
Zilyetliğin Devri ve Türleri

Zilyetliğin Geri Verilmesinde Uygulanacak Hükümler
Bir kişi, ya başka bir kişinin rızası söz konusu olmaksızın, sırf kendi zilyetlik iradesi ile bir malda fiili hakimiyeti ele geçirerek zilyet olmakta ya da bu kimse zilyetliği malın evvelce mevcut zilyedinin rızası sonucu kazanmaktadır.
Zilyetliğin Kazanılmasının Türleri
a. Aslen kazanma
Bu tarz kazanma, bir kimsenin bir mal üzerinde, başka birinin rızası söz konusu olmadan, kendi zilyetlik iradesi ile fiili hakimiyet kurmasıdır. Sözü geçen malın evvelce bir zilyedinin olup olmamasının bir önemi yoktur. Malı çalan hırsız, ve emanet bırakılan malın kendisine ait olduğunu iddia eden kimse, mal üzerinde bu iddiasına bağlı zilyetliği aslen kazanmaktadır. Keza bir zilyetliğin geçerli olmayan devri neticesi malda fiili hakimiyeti elde eden kimse de zilyetliği devren değil aslen kazanmış durumdadır. Zilyetlik iradesi ile fiili hakimiyetin ele geçirilmesi aslen kazanmadır. Zilyetlik iradesi için ayırt etme gücüne sahip olmak yeterlidir. Fiili hakimiyeti ele geçiren kişinin bunu iradi olarak yapmış olması da asıldır.
b. Devren kazanma
Bir zilyedin, zilyetliğini olduğu gibi başka bir kimseye, tarafların rızası ile bırakması sonucu zilyetliğin kazanılmasıdır. Zilyetliğin kazanılmasının devren olmasının önemi kazandırıcı zamanaşımında, sonraki zilyedin devredene ait zilyetlik süresini kendi süresine ilave edebilmesinde görülmektedir.
c. Tesisen (kurulmaya bağlı) kazanma
Mevcut bir zilyedin kendisi de zilyet kalmak üzere başka bir kişiye tarafların rızası ile zilyetlik tanımasıdır.
Örneğin, (B) kira sözleşmesini (E)’ ye devredip evi ona telim etse, (E)’ nin fer’i zilyetliği kazanması devren kazanmadır. Zira bu halde, (B) zilyetliğini olduğu gibi (E) ye bırakmakta, kendisi zilyet olmaktan çıkmaktadır.
d. Miras yolu ile kazanma
Miras yoluyla kazanım tamamen kendine özgü bir kazanımdır. TMK m.599’a göre duzenlenmektedir. Bir kişinin ölüm anında, mirasçılarına doğrudan malik olarak geçmektedir.
TMK m.599 uyarınca, “Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar.
Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın aynî haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar.
Atanmış mirasçılar da mirası, mirasbırakanın ölümü ile kazanırlar. Yasal mirasçılar, atanmış mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümleri uyarınca teslim etmekle yükümlüdürler” hükmü miras yolu ile kazanmayı düzenlemektedir.
ZİLYETLİĞİN KORUNMASI
Aslında kanun koyucu taşınırları esas alarak düzenlemiştir. Fakat zilyetlik sadece taşınırlara özgü bir fiili durum değildir. Zilyetliği korumak adına hukuk düzeni farklı alt başlıklardan oluşan koruma mekanizmaları oluşturmuştur. Ancak zilyetliğe ilişkin hükümleri taşınmazlar alanında uygulamaya kalkışırken aslında bu hükümlerin taşınırlar adına düzenlendiği gerçeğini göz ardı etmemek gerekmektedir. O yüzden kanunda zilyetlik bahsi adı altında TMK m. 973 ve devamında bütün hükümler taşınmazlar alanında uygulanırken önce bir elekten geçmektedir. Buradaki bazı düzenlemelerin taşınmazlara uygulanması mümkün değildir. Örneğin taşınırın zilyedi onun maliki sayılmaktadır. Zilyetlik açısından taşınmazlara da uygulanacak hükümlerin en tipik örneğini koruma hükümleri oluşturmaktadır.
Zilyetliğin korunmasından maksat, zilyetliğin bir hakka dayanıp dayanmadığı ile ilgilenmeksizin sadece zilyetlik olarak vasıflandırdığımız hukuki durumun korunmasıdır.
Zilyetliğin haklı olup olmadığının üzerinde durulmaksızın korunmuş olması, hatta haksız bir zilyedin, hak sahibinin zorla hakkını almak için yapacağı fiili hareketlere karşı korunmuş olması, toplumda sosyal huzur ve güvenin fiili davranışlarla bozulmasına engel olma maksadındadır.
Zilyetliği ihlal eden kişinin kusurlu olup olmadığına, ayırt etme gücüne sahip bulunup bulunmadığına veya bir olguda hataya düşüp düşmediğine bakılmaksızın zilyet korunmaktadır. Zilyet, ancak bir insan fiili ve bunun etkileri sonucunda ortaya çıkan ihlallerde koruma imkanlarından yararlanabilmektedir.
Zilyetliğin korunması hususunda TMK birbirini tamamlayan iki imkan tanımıştır: Birincisi, zilyedin kuvvet kullanarak zilyetliğinin ihlaline engel olabilmesi, diğeri ise zilyetliğin dava yolu ile korunmasıdır.
Şu şekilde sınıflandırabiliriz,
1- Kuvvet Kullanma
2- İdari Yolla Koruma
3- Sadece Zilyetlik Durumunu Koruyan Davalar
4- Taşınır Davası
5- İstihkak Davası
1. ZİLYEDİN KUVVET KULLANMA İMKANI
Kuvvet kullanma TMK m. 981 uyarınca, “Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir. Zilyet, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak, taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabilir. Ancak, zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır” hükmü ile düzenlenmiştir.
TMK m.981 f.1’e göre savunma hakkının uygulanabilmesi için öncelikli, gerekli ve yeterli tek bir koşul bulunmaktadır: Zilyetliğin haksız müdahaleye uğraması.
Zilyetlik haksız müdahaleye uğradığı anda zilyet için bu savunma hakları doğmaktadır. Kanun koyucu bu müdahaleyi değerlendirirken saldırıdan şunu anlamalı: Zilyetlik için olan fiili hâkimiyetin kullanılmasını engelleyen, zorlaştıran her türlü müdahaledir. Zilyet yine zilyet kalmakta devam etmektedir. Fakat zilyetlikten doğan hâkimiyetin icrasına fiili engeller çıkartılır. İşte bunlara karşı zilyet kuvvet kullanarak saldırıyı bertaraf edebilmektedir. Daha çok taşınırlarda uygulanan bir yöntemdir. Örneğin geçit irtifakı sahibi, yüklü taşınmazın geçit yolu olarak ayrılan kısmını en ufak bir engelle karşılaşmadan kendi taşınmazından yola girerek kural olarak ana yola ulaşmasını sağlama yetkisine sahiptir. Herhangi birisi geçit yolu üzerine direk, bitki, bariyer tarzı engele sebep olacak şeyler koyduğunda irtifak sahibi bu hakkını kullanamamaktadır. Aynı zamanda irtifak sahibi zilyetliğin sağladığı yetkiyi de kullanamamaktadır. O zaman geçit irtifakı sahibi isterse masaya irtifak hakkını koyar ve ayni taleplerle bu engellerin bertaraf edilmesini sağlar veya isterse zilyetliğini ortaya koyarak bu engelleri kuvvet kullanarak kaldırır. Yani zilyetliği koruyan davalarla korumaktadır.
Zilyetliğin arkasında her zaman bir hak aranmamaktadır. Örneğin hırsızlıkta olduğu gibi, hırsız haksız zilyettir. Ancak uygulamada çoğu zaman zilyetliğin arkasında ayni bir hak yer almaktadır. Zilyetliğin korunması yoluyla aslında aynı zamanda ayni hakta korunmaktadır. Ayni hakkı korumayla aslında zilyetlik de korunmuş olmaktadır. İkisi birbirinin korunmasını sağlayan bir bütündür. Fakat teorik olarak mutlaka ayrılmalıdır. Çünkü ayni hakka dayalı taleplerde zilyetliğin önemi olmadığı gibi, zilyetliğe dayalı taleplerde de ayni hak önemli değildir.
Bu bir savunma imkanıdır. Gasp, mevcut zilyedin rızası bulunmaksızın zilyetliğinin ele geçirilmesini, saldırı ise fiili hakimiyetin icrasına engel olunmasını ifade etmektedir. Fakat bir kimse kanunun tanıdığı yetkiye dayanarak başkasının zilyetliğine müdahalede bulunuyorsa, saldırı söz konusu değildir.
Zilyedin rızasına dayanan, fakat rızanın geçerli olmadığı müdahalelerde de kanaatimizce, gasp ve saldırı söz konusu olacaktır. Bu durumu bilhassa hile veya tehdit ile elde edilen rıza hallerinde açıkça görülmektedir. Gasp ve saldırı halinde kuvvet kullanarak bu ihlallere engel olma imkanı bu fiilerin tamamlanmasına kadar söz konusu olmaktadır. Kuvvet kullanarak savunma, gasp ve saldırı anında yapılabileceğine göre, bu imkandan esas olarak dolaysız zilyetler yararlanabilmektedir. Ancak istisnaen de olsa zilyet saldırının vuku bulduğu sırada orada bulunuyorsa, kendisi de şahsen kuvvet kullanma imkanı bulabilmektedir. Dolaysız zilyedin hak durumu veya zilyetlik sıfatı bu konuda önemli değildir. Başkası için zilyet olanlar da, aracılık ettikleri kişiler adına savunma imkanına sahiptirler. Zilyet yardımcıları ise ancak genel savunma hükmünden (TMK m. 64) yararlanabileceklerdir.
Zilyet, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak, taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabilmektedir. Ancak, zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır. Rızası dışında kendisinden alınan şeyi, taşınmaz ise gaspı kovarak ve taşınır ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak geri alabilmektedir. Bu hükümden ilk planda dolaysız zilyetler yararlanmaktadır.
Kuvvet kullanma ister savunma ister geri alma şeklinde olsun, zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmaz zorundadır.
2. ZİLYETLİĞİN İDARİ YOLDAN KORUNMASI
3091 sayılı Kanuna göre, taşınmaz mallara tecavüz ve müdahale edilmesi halinde taşınmaz merkez ilçe sınırları içinde ise, il valisi veya görevlendireceği vali yardımcısı, diğer ilçelerde ise kaymakam tarafından bu saldırı veya müdahalenin önlenmesine karar verilir ve taşınmaz mal yerinde de teslim edilmektedir.
Başvuruyu malın zilyedi, zilyet birden fazla ise içlerinden biri tarafından yapılabilmektedir. Başvuruyu, yetkili zilyet veya kişi, saldırı ve müdahalenin yapıldığını öğrendiği tarihten itibaren 60 gün içinde yapılmalıdır. Fakat herhalde saldırı veya müdahalenin vuku bulduğu tarihten itibaren, 1 yıl geçtikten sonra başvuruda bulunulamayacaktır.
Soruşturma en geç 15 gün içinde tamamlanarak karara bağlanmaktadır. Verilen kararlar, idari yargı yolu açık olmak üzere kesindir.
Taşınmaz mal üzerinde üstün sayılabilecek bir hakkı bulunduğunu iddia edenlerin, adli yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.
Saldırı ve müdahalenin önlenmesi hususundaki kararlar, karar vermeye yetkili amirce görevlendirilecek infaz memuru tarafından, taşınmaz malın yerinde ve o andaki durumu ile zilyedine veya ait olduğu kuruluşa teslim edilmek suretiyle yerine getirilmektedir.
3. Sadece Zilyetlik Durumunu Koruyan Davalar
Burada 2 tür dava bulunmaktadır;
1- Zilyetliğin Gaspından Doğan Dava (TMK m. 982)
2- Zilyetliğe Saldırıdan Doğan Dava (TMK m.983)
A. Zilyetliğin gaspında iade ve tazminat davaları
Zilyetliğin iadesi davası
Zilyetliği gasbedilen kimse, gasptan malın geri verilmesini dava yolu ile talep edebilmektedir. Davacının zilyetliğinin haksız olması ve zilyetliği gasbedenin bu fiili, bir hakkını sağlamak için yapmış bulunması davayı etkilememektedir.
TMK m. 982 uyarınca “Başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasbeden kimse, o şey üzerinde üstün bir hakka sahip olduğunu iddia etse bile onu geri vermekle yükümlüdür” hükmü yer almaktadır.
Böylece malı çalınmış olan kimse, bir süre sonra malını hırsızın elinde görürse ve bunu zorla alırsa, hırsız dahi ona karşı MK m. 982 ye dayanarak dava açabilecektir.
TMK m. 982 f.2 uyarınca “Davalı, o şeyi davacıdan geri almasını gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhâl ispat ederse onu geri vermekten kaçınabilir” hükmü yer almaktadır.
Geri verme davasını, dolaysız zilyet açabileceği gibi dolaylı zilyet olup da zilyetliği aracı kişiden gasbedilen kimse de açabilmektedir. Örneğin, (A)’nın (B)’ye kiraladığı bisikleti (H) çalmış olsa, (B) geri verme davası açabileceği gibi (A) da açabilmektedir. Fakat dolaylı zilyedin, açacağı davada malın kime verilmesini talep edebileceği sorusu ile karşılaşılmaktadır. Dolaylı zilyet, malın dolaysız zilyede geri verilmesini ister, ancak dolaysız zilyet malı geri almazsa veya almak istemezse dolaylı zilyet malın kendisine verilmesini isteyebilmektedir.
TMK m. 982 hırsızlıkta olduğu gibi güveni kötüye kullanmada da uygulanabilmektedir.
Gasbedenden, zilyetliği devralan üçüncü kişilere (cüz’i halefler) karşı açılıp açılamayacağı tartışmalıdır. Kanaatimizce, davanın sırf gasp olayı dolayısı ile tanındığını, bundan sonra yapılan devirlerde üçüncü kişinin iyiniyet ve kötüniyeti ile uğraşmanın davanın bünyesi ile bağdaşmayacağını, üçüncü kişilere karşı açılamayacağı düşüncesini benimsemek isabetli olacaktır.
Tazminat davası
Zilyetliğin gaspı dolayısıyla istenecek tazminatın, ister geri verme talebiyle bir arada olsun ister bağımsız bir dava şeklinde olsun, haksız fiil kurallarına dayanacağı ve bu sebeple failin kusurunun aranacağı doktrinde kabul edilmektedir.
B. Zilyetliğe Saldırıdan Doğan Dava
Zilyetliği saldırıya uğrayan kimse, bu saldırıya son verilmesini, kanunun ifadesi ile saldırının sona erdirilmesini dava edebilmektedir.
Bir taşınmaz malikinin taşkınlıkları komşu taşınmazın zilyedine saldırının sona erdirilmesi davası açma hakkı verebilir. Bir taşınmazın hava sahasının uçaklar tarafından ihlali de zilyetliğe saldırı sayılabilmektedir.
Geri verme davasından farklı olarak burada üstün hak iddiası dinlenmez. Bu dava hakkı ilk planda dolaysız zilyetlere aittir. TMK m. 992 gereği taşınmazlarda tapu siciline malik görünen kişi dolaysız zilyet sayıldığından bu haktan her halükarda tapuda malik görünen kişi yararlanacaktır. TMK m. 992/f.2 gereği taşınmaz üzerinde fiili hakimiyet sürdüren kişi de bu davaları açabilmektedir.
Saldırı sebebinin önlenmesi talebi
Saldırı sona ermesine rağmen yenilenecek nitelikte ise, davacı saldırı sebebinin önlenmesini de talep edilebilmektedir. Örneğin, bir binanın yıkılmasından dolayı yan tarafdaki bahçeye dolan toprakların kaldırılması talebi saldırının sona erdirilmesi, bundan böyle toprak girmemesi için araya tahta perde gerilmesi talebi saldırının önlenmesidir.
Saldırı sebebinin önlenmesi talebinin, yakın bir saldırıya ait izlerin ilk belirdiği hallerde de uygulanacağı kanaatimizce kabul edilmesi gereken bir husustur.
Saldırıdan doğan zararların tazmini talebi
Burada da tazminat talebinin dayanağı haksız fiil kabul edilmekte ve saldırıda bulunanın kusuru aranmaktadır.
Hak düşürücü süre bakımından
TMK m. 984 uyarınca “Gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayarak iki ay ve her hâlde fiilin üzerinden bir yıl geçmekle düşer” hükmüne yer verilmiştir.
Muhakeme usulü gereğince
HMK m.4/f.1 uyarınca, zilyetliğin korunması ile ilgili davalarda sulh mahkemeleri görevli kılınmıştır.
Zilyetlik davaları sonucunda sadece zilyetlik durumunu tespit eden bir karar verilmektedir. Bu dava sonunda zilyetliği elde eden kişiye karşı, hak sahibi olduğunu iddia eden kimsenin hakkına dayanarak dava açmasına bir engel bulunmamaktadır.
4. TAŞINIR DAVASI
TMK m.985’de düzenlenmektedir. TMK m.985 f.1 uyarınca, “Taşınırın zilyedi onun maliki sayılır” hükmü yer almaktadır. TMK m.985 f.2’de “Önceki zilyetler de zilyetlikleri süresince o taşınırın maliki sayılırlar” hükmüne yer vermektedir. Kanun koyucu bu şekilde bir takım karinelerde bulunmuştur. İşte bu zilyetlik karinelerinin çatıştığı davalara “taşınır davası” denilmektedir.
Taşınır davasında iki tarafta zilyettir. Davacı bakımından, benim zilyetliğim daha üstün tutulmalı, onun zilyetliği şu açıdan çürütülebilir bir zilyetliktir şeklinde savunmalarda bulunabilecektir. Taşınır davasının davacısı, zilyetliği iradesi dışında sona ermiş bir kişidir. Davayı şuan ki zilyete karşı açmaktadır.
Taşınır davasında hak ispatına girilmemektedir. Sadece zilyetlik karineleri yarıştırılmaktadır. İstihkak davasında ise hakkın ispatı gerekmektedir.
Bu davalar Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmaktadır. Bu davalar basit yargılamaya tabi değildir. Bu dava sonunda verilen hüküm kesin hüküm olmaktadır. Bir davada bir kararın kesin hüküm olabilmesi için davanın esastan reddedilmesi gerekmektedir. Esastan değilde, usulden reddedilirse o zaman kesin hüküm oluşturmayacaktır. Kesin hüküm oluşturmadığından dolayı, bu davadan sonra istihkak davası açılabilmektedir.
TMK m.989 f.1 uyarınca, bu davanın iyiniyetli zilyede karşı açılması durumunda 5 yıllık bir süre öngörülmüştür. Eğer elimizden rıza dışında malın çıkması halinde, malı elinde bulunduran kişinin kötüniyetli olması ve bu durumun bilinmesi halinde, o kötüniyetli kişiye taşınır davasını bir süreye tabi olmadan istediğimiz zaman açmak mümkün olacaktır.
TMK m.777 gereğince, “Başkasının taşınır bir malını davasız ve aralıksız beş yıl iyiniyetle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kimse, zamanaşımı yoluyla o taşınırın maliki olur” hükmü rıza dışında elden çıkmış bir malın, iyiniyetli bir kişinin aralıksız ve davasız 5 yıllık süre zarfında zilyetliğine geçmesi koşuluyla zamanaşımından dolayı malik sıfatına haiz olmaktadır.
TMK m.996 uyarınca “Kazandırıcı zamanaşımından yararlanma hakkına sahip olan zilyet, zilyetliği kendisine devreden aynı yetkiye sahip idiyse onun zilyetlik süresini kendi süresine ekleyebilir” hükmüne bakıldığı zaman, sürelerin birbirine eklenmesi durumunu bu madde hükmü düzenlemektedir.
Taşınır Davasının Şartları
1. Ancak zilyetliği iradesi dışında sona erdirilen zilyetler bu davayı açabilmektedir.
Sona erdirilen zilyetliğin dolaysız (örneğin, mal malikin evinden çalınmış) veya dolaylı (örneğin, malikin kiracıdaki malı çalınmış) olması fark etmemektedir. Dolaylı zilyet prensip itibari ile malın dolaysız zilyede verilmesini talep edebilmektedir.
Dolaylı asli zilyet, dolaysız fer’i zilyedin zilyetliğini gasbederse, (örneğin kiralayan kiracıdaki malı alırsa) dolaysız fer’i zilyet taşınır davası açamamaktadır. Zira kendisine ait karineyi kiralayana karşı kullanamaz. Bu halde kiracı ancak, geri verme davası veya aralarındaki sözleşmeden doğan ilişkiye dayanan ifa davası açabilmektedir. Şayet zilyet, zilyetliğini rızası ile başkasına devretmiş olup da, bu devrin sebebi geçerli değilse, bu takdirde taşınır davası değil, zilyetliğin sebepsiz kazanılmasına dayanan geri verme davası açılmaktadır. Yahut zilyetlik rıza ile devredilmiş olmasına rağmen mülkiyet geçmemiş ise özellikle taşınır mülkiyetinin sebebe bağlı sayıldığı ve sebep hükümsüz olduğu hallerde taşınır davası açılamaz, fakat mülkiyete dayanan istihkak davası açılmaktadır. Örneğin, bir ayırt etme gücüne sahip küçük veya kıstlının kanuni temsilcinin izni bulunmadan bir malı satıp teslim etmişse, zilyetliğini rızası ile devretmiştir. Ancak alıcı mülkiyeti kazanamamıştır. Malı geri almak için taşınır mülkiyeti davası açılamaz, fakat mülkiyete dayanan istihkak davası açılabilmektedir. Keza ifa edilmiş bir satışın esaslı hata yüzünden iptali halinde de, malın geri alınması geçişi sebebe bağlı kabul edilirse, mülkiyete dayanan istihkak davası ile mümkün olmaktadır. Zilyetlik rıza ile devredildiği için taşınır davası açılamamaktadır. Buna karşılık, hile ve tehdit halinde mülkiyeti geçiren tasarruf işlemi de sakat olduğundan zilyetliğin devrindeki rıza da sakattır. Bu halde mülkiyete dayanan istihkak davası da taşınır davası da açılabilmektedir.
2. İradesi dışında zilyetliği sona erdirilen kimse taşınır davası açabilmek için halihazır zilyedin üstün hak karinesini çürütmek zorundadır.
Bunun için iki imkana sahiptir:
a. Halihazır zilyedin zilyetliği kötüniyetle kazandığının ispatı
TMK m. 991 uyarınca “Bir taşınırın zilyetliğini iyiniyetle edinmemiş olan kimseye karşı önceki zilyet, her zaman taşınır davası açabilir” hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, zilyetliği kötüniyetle kazanana karşı taşınır davası bir zamanaşımına tabi değildir. Buna karşılık davalı, davacının zilyetliği kötüniyetle kazandığını ispat ederse, bu takdirde dava reddolunur. Eğer önceki zilyet de, zilyetliği iyiniyetle edinmemiş ise sonraki zilyede karşı taşınır davası açamamaktadır. Bu hususta ‘iki kötüniyetli zilyetten halihazır zilyet tercih edilir’ kuralı uygulanacaktır.
b. Sadece zilyetliğe iradesi dışında son verilmiş olmayıp, malın da elinden rıza dışında çıktığının ispatı
Bu hali kanun ‘taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi dışında başka herhangi bir şekilde elinden çıkan’ ifadesi ile belirtmiştir.
Malikin malın elinden iradesi olmadan çıkmasında kusuru olup olmaması önemli değildir. Şayet (A) zilyet bulunduğu malı kendi iradesi ile bir fer’i zilyede veya başkası için zilyet olan (B)’ye vermiş ve bu kişi güveni kötüye kullanıp söz konusu malı üçüncü bir kişiye (Ü)’ye teslim etmişse, (A) zilyetliği iradesi dışında kaybetmiştir. Fakat, mal elinden iradesi ile çıkmış olduğu malı (B)’ye kedisi verdiği için (A), TMK m.989’a dayanarak taşınır davası açamamaktadır. Fakat (Ü) kötüniyetle zilyet olmuşsa, (A) TMK m.991 uyarınca taşınır davası açabilmektedir. (Ü) zilyetliği iyiniyetle kazanmışsa bu imkan da bulunmamaktadır. Dolaylı zilyetlikte malın aracı kişiden çalınması halinde, dolaylı zilyedin elinden mal iradesi dışında çıkmış olur. (A)’nın kiracı (K)’daki taşınır malını (H) çalmış ve (Ü)’ye satmışsa (A), (Ü)’ye taşınır davası açabilmektedir.
Davalının genel savunma imkanı dışında, irade dışı elden çıkan mallar için taşınır davasını iyiniyetli zilyet lehine sınırlayan haller aşağıdaki gibi sıralanabilir:
1-Çalınmış, kaybedilmiş, irade dışında elinden çıkmış olsa da para ve hamiline yazılı senetleri iyiniyetle kazanmış olan kimse aleyhine taşınır davası açılamamaktadır.
Zilyet kötüniyetli de olsa, şayet para ve hamiline yazılı senetler onun malvarlığında karışmış ve teşhis imkanı kalmamışsa, taşınır davasının konusu ortadan kalkmış olacağından, sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir dava açılabilmektedir.
2-Çalınmış, kaybedilmiş, irade dışında elinden çıkmış malı edinen iyiniyet sahibi zilyetlere karşı taşınır davası beş yıllık bir hak düşürücü süreye tabidir. Halbuki zilyetliği kötü niyetle kazanmış olan kimseye karşı böyle bir süre söz konusu değildir.
Beş yıllık hak düşürücü süre malın irade dışında elden çıktığı tarihten itibaren işlemeye başlamaktadır.
3-Çalınmış, kaybedilmiş, irade dışında elinden çıkmış mal, açık artırmadan veya bir pazardan veya benzer eşya satanlardan kazanılmış ise, iyiniyetle hareket eden birinci ve sonraki edinenler aleyhine taşınır davası ancak ödenen bedelin geri verilmesi şartı ile açılabilmektedir.
Mal elinde bulunmayan iyiniyetli zilyet ne geri verme ne de tazminat sorumluluğu altındadır. Mal, bedeli geri alınmadan geri verilmiş olsa dahi, bedeli talep hakkına sahip olan kimse bunu ayrıca talep edebilmektedir.
5. İSTİHKAK DAVASI
TMK m.683’de düzenlenmektedir. Davacı maliktir ancak mülkiyet hakkından doğan bütün yetkileri ortadan kaldıran ve karinenin lehine işlemesini sağlayan taşınırlarda zilyet, taşınmazlarda ise karineden yararlanan kişiye karşı açılan davadır.
Bu davanın konusunu, taşınır ve taşınmaz mallar oluşturmaktadır. Davacı malik olup, zilyetliği iade talebinde bulunmaktadır. İstihkak davasında mülkiyet hakkının ispatı gerekmektedir. Bunun ispatı taşınırlara oranla taşınmazlarda daha kolaydır.
Taşınırı malik sıfatıyla haksız olarak elinde bulunduran kişi, asıl malikin hakkını kullanmasına, yararlanmasına ve tasarruf etmesine engel olmakta ve malik bu yönden zarar görmektedir.
İstihkak hakkı temlik edilememekte, bu yüzden kimse hırsızdaki malını teslim edemez, dolayısıyla mülkiyeti devredememektedir.
İstihkak davası açısından süre sınırı bulunmamaktadır. Çünkü aynı hakların dayandığı talepler bir hak düşürücü sure ya da zamanaşımına tabi değildir. Ancak kazandırıcı zamanaşımı ile taşınır ya da taşınmazda hakkın kaybedilmesi durumunda, istihkak davasından istediğimiz sonucu almak mümkün değildir.
KARŞILAŞTIRMALI ŞEMA
ZİLYETLİĞİN SONA ERMESİ
Zilyetliği koruyucu hükümlerin zilyetliğin sona ermesinden sonrasında uygulanmasını sağlayan bir art etkisi bulunmaktadır. Zilyetlik kaybedilmiştir, ancak zilyetliği koruyucu hükümler zilyetlik sonrasına da uygulanmaktadır. Fakat bizzat yasa koyucunun eliyle zilyetliği koruyucu hükümler zilyetliğin son bulması sonrasına da uzatılmıştır. Yasa koyucunun çizdiği sınırlar dahilinde uygulanmaktadır.
TMK m. 976 uyarınca, “Fiilî hâkimiyetin geçici nitelikteki sebeplerle kullanılmaması veya kullanma olanağının ortadan kalkması zilyetliği sona erdirmez” hükmü geçici olarak kesilme konu başlığı altında yer almaktadır.
1. Zilyedin arzusu ile sona erme
Bu durum, zilyedin zilyetliğini olduğu gibi başkasına devrettiği hallerle, zilyedin zilyetliği başkasına devretmeksizin, zilyetliğine son verme amacı ile mal üzerindeki hakimiyetini kaldırması (terk) halinde söz konusu olmaktadır.
2. Fiili hakimiyet kaybı
Başka bir kişi mal üzerinde fiili hakimiyet kurar ve önceki zilyedin zilyetliğini tanımazsa, önceki zilyedin zilyetliği sona erecektir.
Zilyetliği başka biri gasbetmiş olmayıp da, başka sebeplerle zilyet mal üzerinde hakimiyetini sürdüremez durumda ise, bu durumun devamlı olup olmadığına göre zilyetliğin de sona ermiş olup olmadığı tayin edilmektedir. Şayet hakimiyetin kullanılmasına engel olan durum geçici nitelikte ise, zilyetlik sona ermiş sayılmamaktadır.
Yanmış veya yakılmış veya derin bir yerde denize düşürülmüş veya nerede düşürüldüğü bilinmeyen bir mal üzerindeki zilyetlik sona ermiştir.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı ÖzEr Avukatlık Bürosu’na aittir. Tüm içerik ve makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı ve zaman damgalıdır. Sitemizdeki içeriklerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.